7 Ocak 2016 Perşembe

Üçgen Kare Daire Çarpı

Zamanında (1998) bizimkiler, "Playstation mı yoksa bilgisayar mı?" diye sorduklarında cevabım, "Şaka mı yapıyorsunuz ya, bi güzellik yapın da ağız tadıyla Crash oynayalım hele!" olamamış da olsa velilerimi ders çalışmak için bir bilgisayara ihtiyaç duymadığımı inandırmam pek uzun sürmemişti.


Akabinde alınan Playstation ile oyundan oyuna zıplıyor, oyun diski takaslarından yolunu bulan komşu akvaryumcuyu yarattığım işlem hacmiyle araba taksidine sokuyordum. Metal Gear Solid, Crash Bandicoot, Syphon Filter, NHL 98, Twisted Metal ve Gran Turismo gibi şaheserlerle kişisel gelişim tercihimde okula nanik yaparken dönem sonunda sayısal derslerden teker teker patlayarak kaçınılmaz bir biçimde aile içinde krize sebep oluyordum.

Sonraları bir gün, "PS2 çıkacak, grafikleri öyle süper olacak ki öncekini üçe-beşe katlayacak!" dediler. Ben o aralar kendimi internet kafelerde Quake II ve sonraları Half-Life'a kaptırmış, kısa süre önce ederine akvaryumcuya okuttuğum caanım Playstation'ın (aah ah...) parasını internet kafelerde multiplayer haritalarına kah böcekler salarak, kah elektrik alıp nükleer açarak yemekle meşgul oluyordum.

Derken bir gün Playstation 2 çıktı. Buram buram 90'lar kokan gri Playstation'dan sonra alışılmışın dışında simsiyah gövdesi ve hatlarıyla adeta gelecekten gelmiş hissi uyandırıyordu. O zamanlar (2000ler'in ilk yılları) internet alemi oldukça tırt olduğundan haliyle dişe dokunur bir oyun sitesi yoktu. Ekşi Sözlük'e sabah ve akşam olmak üzere günde birer defa bakmak ülke gündemini takip etmek adına fazlasıyla yeterli oluyordu dersem nasıl yokluklardan bugünlere geldiğimizi sanırım anlatabilirim. Oyun dünyasıyla ilgili tüm haberler önceleri Gameshow, sonrasında Level dergilerinden geliyordu.



Sonra bir gün bir de baktım ki NumberOne Tv'de geyiklerin bol olduğu bir oyun programı dönüyor. Pek ilgimi çekmeyeceğini sandığım alelade bir oyun tanıtımı beklerken bir de ne göreyim, adamlar PS2 test ediyorlardı! Oyun olarak da gelmiş geçmiş en iyi oyun serisi olduğuna tüm benliğimle inandığım Metal Gear Solid'in ikinci oyunu MGS 2: Sons of Liberty'i seçmişlerdi! Bir sonraki bölümü yayınlanana dek yayın akışında her gün defalarca tekrarı verilen programın bu bölümünü belki de 10 kez seyretmişimdir.

Playstation 1'e ne kadar erken kavuştuysam, Playstation 2'ye de o kadar geç kavuştum. Lise mezuniyeti ve üniversite hazırlığı derken hayatımın birkaç yılı Playstation'a ve oyunlara çok uzak geçti. Belki de bu yüzden, -son 10 yıldan itibaren diyelim- Playstation ile ilgili olan her şeye çok büyük bir bağımlılık duyuyorum. Üniversite ile birlikte yılların acısını çıkarırcasına, o Playstation 2'ye çip taktırıp yüzlerce oyun oynadım, oyun satan dükkanların koleksiyonlarını eskitip adamlara Kadıköy'den oyun siparişi verdirttim, yetmedi oyunları internetten kendim indirip dvd disklere yazdım. (mesela yani canım, yoksa ben böyle yasa dışı işlere girecek insan değilim ;)
Bu süreçte hem kendi gözlerimi hem de konsolun tek gözünü bozmayı başardım. Eh, 37 ekran televizyonun başında saatlerce God of War'da kombo parçalamaya çalışırsan, GTA: San Andreas'ı hiç kalkmadan 10 saat oynarsan olacağı da budur.

İşin içine hem üniversitedeki derslerin ağırlığı, hem bir süre sonra Playstation grafiklerinin sarmaması, hem de ciddi anlamda pc ihtiyacı (ders notu, mp3, divx, porno vs.) girince konsol bağımlılığıma bir son vermeye karar verdim. Bu defa ilk Playstation'ımda yaptığım ahmaklığı tekrarlamadım ama; emektar PS2'yi kutusuna koyup kaldırdım. Halen bendedir. :)

Derken günler ayları, aylar yılları kovaladı...

Ve bir gün Playstation 3 çıktı. Kocaman parlak siyah gövdesi, ilginç tasarımı ve o güne kadar hayatımda gördüğüm en mükemmel oyun grafikleriyle PS3!
Tarih tekerrür edercesine, bir gün yine bir müzik kanalında yeni bir oyun tanıtımı beklerken karşıma Metal Gear Solid'in 4. oyunu çıkıverdi. O gün izlediğim o programda gördüğüm oyun grafikleri içime öyle bir işledi ki yıllar sonra PS3 sahibi olduğumda ilk oynayıp bitirdiğim oyun da Metal Gear Solid 4 oldu.


PS3'e, hayatımda değişen önceliklerimin de etkisiyle ataları kadar çok zaman ayıramadım; Uncharted üçlemesi, God of War oyunları, Battlefield 3 ve Metal Gear Solid serisinden sonra hayatımda oynadığım en iyi oyun olan The Last of Us dışında geriye kalan birkaç bedava PS Plus oyunu dışında fazla haşır neşir olduğumu söyleyemem. Yine de böyle dediğime pek aldırmayın; 1,5 yıla yakın dönemde toplamda kazandığım 538 oyun kupası sanal müzemde ışıl ışıl parıldıyor. :)

Playstation 4 çıktığında ise, önceki konsollara er ya da geç sahip olmuş bir oyun bağımlısı olarak başıma gelecekleri az çok biliyordum. İlk çıkan hatalı serileri başlarda hevesimi kırsa da sonraki hatasız seriye kayıtsız kalamayarak geleneği devam ettiriyordum. PS4 1 yıla yakın sürede kazandığım 200'ün üzerinde oyun içi kupayla bir önceki versiyonuna rahmet okutacağa benziyor, sosyal hayatım ve kariyerim açısından ise çok büyük tehlike arz ediyor.

Kendisi için önümüzdeki aylarda ayrıca bir yazı yazmayı planlıyorum. :)

Dipnot: PSN'de Cihandowski takma adıyla oyundan oyuna koşturmaktayım. Online oyunlarda beraber oynamak veya konsollar / oyunlar hakkında sohbet etmek isterseniz beklerim, yolunuzun bu bloga düştüğünü belirtin yeter. :)

4 Ocak 2016 Pazartesi

2016'nın İlk Okuma Listesi

Uzun yıllardan beri bloglarda görüp imrendiğim, bütün bir yıl için belirlenen okuma listelerinden bir tane de kendime hazırlayayım dedim. Halihazırda satın alıp da okuyamadığım onca kitabım varken listeyi oluşturmak da pek zor olmadı açıkçası. Tabii bunda, beni türlü yöntemlerle teşvik eden ve hatta gaza getiren sevgilimin payını da inkar edemem. 
Kendisi bu yılki okuma listemin ilk yarısına, kitaplığından Simone de Beauvoir'ın Konuk Kız ve Agatha Christie'nin On Küçük Zenci adlı kitaplarını ödünç vererek destek oluyor. (hay canım benim!)

Bu yıl kendime 40 kitap okuma hedefi belirledim, ilk 6 ayda aşağıdaki 13'ü Türkçe ve 7'si Ingilizce olmak üzere 20 kitaplık listeyi bitirebilirsem, yılın diğer yarısına kalan 20 kitap için gereken motivasyonu da sağlayacağımı tahmin ediyorum.


1- Başkaldıran Kurşunkalem (Ferhan Şensoy)
2- Falınızda Rönesans Var (Ferhan Şensoy)
3- Fahrenheit 451 (Ray Bradbury)
4- Doğu'nun Limanları (Amin Maalouf)
5- Moby Dick (Herman Melville)
6- Satranç (Stefan Zweig)
7- Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi (İsmail Cem)
8- Bir Şehri Yok Etmek (Emine Uşaklıgil)
9- Tutunamayanlar (Oğuz Atay)
10- Tehlikeli Oyunlar (Oğuz Atay)
11- Masumiyet Müzesi (Orhan Pamuk)
12- Konuk Kız (Simone de Beauvoir)
13- On Küçük Zenci (Agatha Christie)
14- The Complete Novels and Stories Vol. I&II (Sir Arthur Conan Doyle)
15- Big Sur (Jack Kerouac)
16- On The Road (Jack Kerouac)
17- The Secret Agent (Joseph Conrad)
18- Mayor of Casterbridge (Thomas Hardy)
19- The Best Short Stories (Rudyard Kipling)
20- North and South (Elizabeth Gaskell)