Uzun yıllardır doğum günlerimde pek öyle heyecan duymaz, aile içinde küçük bir pastalı kutlama ile bu günü geçiştirirdim. Çocukluğumda bana çok güzel doğum günleri hazırlanmış olmasından mıdır bilmiyorum ama büyüdükçe aynı heyecanı duymamaya başlamıştım; ta ki bu yılın 20 Ağustos'una kadar. :)
Doğum günü çocuğu olarak sevdiceğimle gün boyunca önceden heveslenip planladığımız şeyleri yapacak, sonra da akşamı baş başa sevdiğimiz bir meyhanede geçirecektik. Böyle de oldu, biraz farkla. :)
Öncesinde kısa kısa Ağustos'un bilançosu, öyle hemen anlatmak yok!
Saksıda sebzelerde işler yolunda. Domatesler biraz yavaşlasalar da büyüyorlar, biberler artık hediye edebileceğim kadar çok ve hızlı yetişiyorlar, fesleğenler budama sonrası kendilerine geliyorlar, kekikten ilk kez 15-20 dal kopardım ve kurutuyorum, maydanoz tohumları da fideye dönüştüler ve hızla büyümekteler. :)
Bir önceki yazıda bahsettiğim, mucizevi şekilde tamir edildikten sonra tekrar fotograf çekmeye başladığım, fotograf aleminin Jon Snow'u canım Canon AV-1 makinam sadece 3 poz fotograf çekimi sonrası yine bozuldu, üstelik tam da Gülhane Parkı'nda fotograf çekerken bozuldu. :(
Aynı yere tekrar tamire bıraktım, umarım bu defa kalıcı bir çözüm bulunur. Hani bir kez ölen bir daha ölemezdi ha, sorarım size ey Demir Adalılar!?
Yine öldü bu :(
Bu ay sinemada sadece 1 adet film seyredebildiysem bunda kabahatin büyüğü dublajlı ve 3D filmlerle programını doldurmakta inat eden Cinemapink'indir.
O film de Woody Allen'ın "Cafe Society" adlı filmi oldu. Beyoğlu'ndaki Atlas Sineması'nda izlediğimiz filme bayıldım; müzikleri, kullanılan renk tonu ve nostaljik atmosferiyle kendine hayran bıraktırdı. Hayran kaldığım bir diğer nokta ise Jesse Eisenberg'in oyunculuğu oldu. Bence Woody Allen Eisenberg'de kendisini görmüş, ya da görmek istemiş. Yoksa o mimiklerini, el-kol ve vücut hareketlerini başka türlü izah etmenin yolu yok. Vizyondan kalktı ancak yakında DVD'si ve umarım Bluray'i çıkar, kesinlikle koleksiyonluk bir film.
Geçtiğimiz Pazartesi günü canım sevdiceğimle sevgi dolu birlikteliğimizin ilk yılını, geçen sene o gün ne yaptıysak aynılarını aynı yerlerde tekrarlayarak kutladık. Bunu ritüel haline getirdik sanırım. :)
Son bir yıldır hayatımda olup biten türlü olumsuzluklara rağmen halen mutluysam, geleceğe dair umutlarımı koruyabiliyorsam ve hayattan keyif alabiliyorsam bu içimi ısıtan ruh ikizim sayesinde. İyi ki var ve umarım hep yanımda olur.
Şimdi sıra hoş sürprizlerle dolu o günde.
Güne sevdicekle pek keyifli bir kahve & pasta arasıyla başladık. Hediyemi aldım, mum üfledim hatta, öyle güzel organize etmişti her şeyi canım sevgilim. :)
Sonrasında Cevahir Avm'deki Fun Lab adlı oyun merkezinde kelimenin tam anlamıyla kurtlarımızı döktük. Masa hokeyi, basket atışları, çekiçli güç denemeleri ve atariler derken hem efordan hem de gülmekten yorulduk. Çocukluğuma geri döndüm desem abartmamış olurum. Burası bence insanın deşarj olması için biçilmiş kaftan, kesinlikle tavsiye ederim.
Akşamüstüne doğru, baş başa (!) yemeğimizi yiyeceğimiz Beylerbeyi'ne doğru yola çıktık. Öncesinde iskelenin yakınında fotograflar çektik, çektirdik, şirin bir kafede kahve-limonata keyfi yaptık. (Bu alışkanlığı da sevgilimden edindim, zaman geçtikçe bağımlılık yaptı. :) )
Saat yedi gibi Inciraltı Meyhanesi'nde adımıza ayırtılmış "iki" kişilik masaya oturduk. Bira eşliğinde yenen yemekler yerlerini rakı ve mezelere bırakırken tıklım tıklım dolu mekanın tek boş masasının yanımızdaki "dört" kişilik masa olması dikkatimi çekiyor, sevgiliye de "ulan gelmezlerse mekana çok büyük kazık atmış olacaklar, ayıp bee" goygoyu yapıyordum. Her şeyden habersiz numarasını mükemmel yapıp bendenizi uyutmakta olan sevdiceğim sıkça kapıya doğru bakıyor ve kafasını telefondan kaldırmıyordu. Gittiğimiz yerlerde telefon karıştırmalarımız eğer önemli bir durum yoksa 1 dakikayı geçmediğinden kendisinin bu halleri çokça şüphemi çekiyor, ancak rakı, beyaz peynir ve beyaz yalanlardan menkul alternatif üç beyazlar ile mışıl mışıl uyutuluyordum. :)
Kandırılırken ben :)
Rakıları Ata bardaklarında kaçıncı olduklarını saymaktan vazgeçerek yudumlarken omzumda hissettiğim elle şahsıma yapılan sürprize uyanıyordum. Karşımda sevdiceğimin kardeşi Hakan duruyordu! Bu şoku atlatamadan arkamı döndüğümde sevdiceğimin yakın arkadaşı Zahide'yi de karşımda görüyor, şaşkınlığı ikiyle çarpıyordum. Bu iki kişilik şok yetmezmiş gibi bir de eşi Mustafa çıkageliyor ve yanımızda boş duran o dört kişilik masanın esrarı da böylece çözülmüş oluyordu. :)
Kabul ediyorum ki son ana kadar bu tatlı sürprize uyanamadım. Bu sürprizde payı olan ve varlıklarıyla beni çocuklar gibi sevindiren, en başta canım sevgilim olmak üzere Hakan'a da, Zahide'ye de, Mustafa'ya da kucak dolusu sevgiler ve çok teşekkürler. Hayatımın en keyifli gecelerinden biri oldu benim için.
Sıcak ve bunaltıcı günlerin yavaş yavaş bittiğini bilmek insanı rahatlatıyor. Umarım Eylül mevsiminin hakkını verir, biz de püfür püfür havalarda rahatça dolaşıp bolca sararan ve dökülen yapraklar temalı fotograflar çekebiliriz.
Güzel haberlerle dolu bir Eylül olmasını dilerim. Sevgiler. :)