8 Nisan 2017 Cumartesi

Keşifler ve keşifler

Güzel şeylere denk geldim bu aralar, yazmadan edemedim.


İkisi dergi mesela. 
Öykü Gazetesi bir Can Yayınları girişimi olup yayın hayatının 7. ayını yaşamakta. İçinde sadece kısa öyküler var, reklam yok, başka hiçbir şey yok. Tam bir keyif gazetesi ve her geçen ay okuyucu kitlesi artıyor, öyle ki Nisan sayısının önceki aydan fazla basılmasına karar vermişler. D&R başta olmak üzere büyük kitapçılarda ve Migros, Carrefour gibi hipermarketlerde bulmak mümkün. Minik bir rica; lütfen raflarda gördüğünüzde bir kopyasını kendinize ayırıp kalan dergileri de rafın önüne görünür bir şekilde koyun ki daha çok okura ulaşsınlar :) 

Tuhaf ise yayın hayatına bu ay itibariyle başlayan bir dergi olmakla birlikte fikir babası Ahmet Mümtaz Taylan. Bu aya kadar düzenli olarak Kafa dergisi alıyordum ancak yine bu dergi grubuna ait olan Diri Ozanlar Derneği isimli şiir dergisini son sayısında yayınlanmış bir şiire belli bir kesimden yöneltilen tepkiler yüzünden bir anda sonlandırmalarıyla ve yazan şaire sahip çıkmamalarıyla gözümde tamamen bittiler. 
Tuhaf Dergi de tam böyle arayışta olduğum bir anda karşıma çıktı. Gün itibariyle kendisini yarıladım, bütün sayıları bu dolulukta devam eder mi zaman gösterecek ancak ilk sayısından bir hayli keyif aldığımı söyleyebilirim. 

Gelelim müziğe. :)
Youtube'da harikulade bir kanal keşfettim; Anatolian Rock Revival Project.

İçinde 60lı yıllardan itibaren Türkçe Rock müzik adına birbirinden kıymetli ve zor bulunan kayıtlar barındıran bu kanalın müptelası oldum diyebilirim. Bünyesinde barındırdığı parçaları öyle sanıyorum ki 40lı-50li-60lı yıllarda doğmuş analar-babalar ezbere biliyorlardır ancak bir sonraki kuşak maalesef yoğun bir popüler kültür bombardımanına tabi tutulduğundan bu eserler biraz kenarda kalmış oldu.
Anadolu Rock müziğine dair en çok sevdiğim ve hayranlık duyduğum şey yaratıcılık. Dillere pelesenk olmuş türküler öyle kaliteli ve yaratıcı biçimde progresif, saykodelik, ve füzyon tarzlarıyla bezenmiş ki dinlerken enstrüman çeşitliliğine mi yoksa ustalığa mı hayran kalacağını şaşırıyor insan.

Birkaç örnekle kulak pası silecek olursam;




47 yıllık bu Moğollar şaheseri onca yıl hakedip de göremediği ilgiyi şarkının Sony tarafından Playstation 3 reklamında kullanmasıyla gördü. (reklamı buradan izleyebilirsiniz)

Bir diğer örnek yine Moğollar'dan geliyor;



Tek kelimeyle mükemmel. 

Son olarak bir düzenleme de Selda Bağcan'dan geliyor;



Girişindeki elektro gitar riffi insanın aklını almıyor mu? :)

Yukarıdakiler gibi birçok enfes parçanın yer aldığı kanalda keşfedecek daha çok şey var. 

Son olarak bir de internet sayfası tanıtmak istiyorum. 

Instagram sayfasının adı 1Film1Kitap1Oyun.


Sevgili Hakan'ın izlediği, okuduğu ve seyrettiği oyunlar hakkındaki görüşlerinden oluşturduğu, kutu gibi, matruşka gibi, sihirli lamba gibi bir instagram hesabı. Ufkunuzu açacak bir şeylere denk gelmemenizin imkansız olduğu sayfa gün be gün büyümekte. (Aldığım duyumlara göre ilk 100 takipçisine sazlı-sözlü gece tertipleyecekmiş :D)

Son zamanların keşifleri bunlar, yeni keşiflerde buluşmak üzere, sevgiler. :)

5 Nisan 2017 Çarşamba

Önüm Arkam Sağım Solum Zweig

Cihan (@cruinne)'in paylaştığı bir gönderi ()

Stefan Zweig maalesef çok geç keşfettiğim ve zararın neresinden dönsem kardır diyerekten külliyatına merak saldığım bir yazar. Fotograf da az çok bunu anlatıyor zaten. Yazarı geç keşfetmemde çok uzun bir dönem boyunca sadece Ingiliz edebiyatına mensup yazarların eserlerini Ingilizce okuma saplantımın katkısı da büyük elbette. Neyse ki sevdiceğin tavsiyesiyle okumaya başladığım Satranç adlı kitabı ile kendisine hayran olmam uzun sürmedi ve durum ortada. :)
Almanca seviyemi ilerletebilirsem ileride en azından Satranç'ı ana dilinde okumayı çok istiyorum.

Stefan Zweig'ın tarzında beni en çok etkileyen şey birçok okurun da dikkatini çektiği üzere psikanaliz yeteneği oldu. Hatta Kafa dergisinin Mart sayısında olması lazım bir köşe yazısında kendisinden, "psikanalistten daha psikanalist" diye bahsediliyordu. Karakterleri öyle güzel betimliyor ki sanki her karakterin iç sesi olayların akışı içerisinde kendisinden kısık sesle bahsediyor.

Böyleyken böyle, kitaba yatırım tavsiyesidir. :)

2 Nisan 2017 Pazar

Mart Özeti

Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse sıkıntılı bir ay geride kaldı. Gariptir, Mart ayları genelde böyle geçiyor, ardından gelen Nisan ve Mayıs ayları ise nazire yaparlarcasına olumlu havada geçip Mart'ı unutturuyorlar. Umarım yine öyle olur.

Mart'ta neler yaptığıma gelecek olursam;

Ayın ilk gününde Başka Sinema sağ olsun "Coffee and Cigarettes" adlı filmi izledim, daha önce izlememiş olmama hayıflandım. Absürd diyaloglar, kafadan çatlak karakterler, bolca sigara dumanı ve kötü kahvenin eşsiz birleşimi diyebileceğim oldukça eğlenceli bir filmdi. 


Mart ayına iki adet oyun sıkıştırdım. Bunlardan ilki, Bakırköy Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelenen "Lena, Leyla ve Ötekiler" adlı oyun oldu. 


Doğup büyüdüğü topraklarda Lena iken yabancı gelin olup Türkiye'ye yerleşen ve çoluk çocuğa karışan Leyla'nın ruhundaki açmazları hem kendisinden hem de duvara yansıyan Lena'dan dinlediğimiz oyun toplumun garip ahlak anlayışını yerden yere vuruyor. 

Bu ay izlediğim ikinci oyun ise Dostoyevski'nin aynı adlı eserinden uyarlanan "Yeraltından Notlar"ı oldu. 

fotograf: devtiyatro.gov.tr

Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen oyunda Murat Çidamlı'nın performansına hayran kaldığımı söyleyebilirim. 

Bu ay çok uzun zamandır yapmadığım-ız bir şey yaptık ve klasik müzik konserine gittik.
İş Sanat sponsorluğunda keman virtüözü David Garrett İstanbul Opera Orkestrası eşliğinde kulakların pasını silen bir konser verdi efendim. "Smooth Criminal"ın es geçilmediği konserde David Garrett solo performansını sanki biraz kısa kesti. 


Bir sonraki etkinliğe geçmeden önce sinirlerimi zıplatan bi saçmalıktan bahsedeceğim. 
Konserlerde, tiyatrolarda, sinemalarda ortalık telefonuyla korsan kayıt yapan veya orada silah zoruyla tutuluyormuşçasına telefonuyla oynayan insanlarla dolu. Yanındakinin ya da arkasındakilerin keyfini hiçe sayarcasına koskocaman ve parlak ekranlı telefonuyla kafa hizasından ısrarla çekim yapan, ya da bulunduğu ortamı hiç umursamadan yazışan insanlardan gına geldi artık. Uyarıyorsun tamam diyor, yirmi dakika sonra bir de bakmışsın ki telefon yine elde yine elde. İşin kötü tarafıysa böyle davranan insanları yalnızca salondaki diğer insanlar uyarıyor, veya çekindiğinden uyaramıyor. Sırf bu yüzden sinemaya gitmekten soğudum son zamanlarda. 

Bu ay izlediğim ikinci film yine Başka Sinema'dan "Its Only The End of The World" (Alt Tarafı Dünyanın Sonu) oldu. 

fotograf: impawards.com

Filmden beklentim bir hayli yüksekti ancak pek aradığımı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Son bir yılda bu filme benzeyen, "bir şeyi açık açık anlatmadan yorumu izleyiciye bırakan" tarzda birçok film izledim; hiç bana göre değil. Ucu açık bırakılan filmleri sevmiyor değilim ancak filmin kıçı da açıkta kalınca izleyicinin kafası karışıyor. 

Ayın üçüncü filmi, en sevdiğim Marvel karakteri olan Wolverine'i konu alan "Logan" oldu. 

fotograf: traileraddict.com

Eğer bir süper kahraman filminde ağlanacaksa o film bu filmdir bence. Filmin Marvel tarafından çekilmemiş olması dram dozunu ekstra arttırmış olabilir ancak yine de Marvel dışı bir stüdyonun çizgi romanların ara sokakları denebilecek alternatif evrenlere girmesi bence takdire şayan. Oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Öyle sanıyorum ki Wolverine ilerde Hugh Jackman olmadan da yoluna devam edecek, umarım bir defa da olsa çizgi romandaki kostümüne sadık kalınmış bir Wolverine izleriz. 

Mart ayının son etkinliği Süreyya Operası'nda izlediğimiz, Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen Bach eseri "Kahve Kantatı" oldu.

fotograf: timeout

İki perdelik kantatın ilk perdesinde şahane bir Bach dinletisi yer alırken ikinci perdede gerçek kahve kokusu ve ikramı eşliğinde bolca tebessüm ettiren bir performans yer alıyor. Yeraltından Notlar ile birlikte bu ayın en çok keyif aldığım etkinliği oldu diyebilirim. En çok sevdiğim klasik müzik bestecisinin bu eserini böyle izleyebilmiş olmaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. 

Mart ayının nefes aldırıcı etkinlikleri bunlar oldu, geri kalanı yazının başında da değindiğim üzere bolca sıkıntılı geçti. 

Umarım güzel günler yakındır, sevgiler.