-Bu yazı aşağıdaki çalma listesi dinlenirken hazırlandı-
Eylül'den bugüne kadar 8 kitabı bitirebilmiş olmak, dahası düzenli okuma temposunu tekrar kazanabilmiş olmak çok iyi hissettiriyor. Haftalık çalışma temposunda maalesef her gün okumak pek mümkün olmuyor; bazen eve iş getiriyorum, bazen kafam dopdolu oluyor, bazen de salt yorgunluk okuma uğraşının önüne geçiveriyor.
Neler neler okuduğuma gelecek olursam eğer;
H.G. Wells'e sardım bu aralar. Zamanının çok ötesinde işlediği bilimkurgu konularıyla son zamanlardaki favori yazarım oldu. Kitaplarının Ingilizce orijinallerini okumamış olmama üzüldüm. Yine de çevirmenlerin iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum. Sadece Duvardaki Kapı'yı okurken akıcılık anlamında biraz tıkandım o kadar. İçlerinde en az beğendiğim kitabı da o oldu diyebilirim. Biraz ara verdikten sonra elimizdeki bir diğer kitabı "Efendi Uyanıyor; Yüzyıllık Uykudan" isimli distopyasını da okuyacağım.
Bir önceki yazımda "Suçluyorum"dan bahsetmiştim, ayrı bir yazıyı hak etmişti. :)
Zweig'ı geç keşfetmeme rağmen ne kadar çok sevdiğimi önceki yazılarımdan birinde anlatmıştım, son zamanlarda İş Yayınları'ndan çıkan iki yeni kitabını daha edindim (ilk baskılarını herkesten önce edinerek Instagram'da nispet bile yaptım hatta!) ancak biraz ara verdim, Eylül sonuna doğru "Olağanüstü Bir Gece" isimli öyküsünü okudum. Şimdiye kadar okuduğum Zweig kitapları arasında en az beğendiğim oldu, Ahmet Cemal çevirilerindeki o akıcılığı bu kitapta bulamadım.
Hermann Hesse'den uzun süre önce Siddharta'yı okumuştum, doğum günümde de çok sevdiğim bir arkadaşımdan "Doğu Yolculuğu" isimli kitabını hediye olarak alınca okuma fırsatı yakaladım. Yazarın mistisizme oldukça ilgili olduğunu düşündüren bir kitaptı.
Alejandro Zambra'yı sevdicek sayesinde tanıdım, "Soru Kitapçığı" da raflarda yer aldığı gibi yazarın büyük ilgi gören kitaplarından biri oldu. Kitap adından da anlaşılacağı üzere içinde çoktan seçmeli anlatım soruları barındırıyor, hangi şıkkı seçerseniz seçin doğru ya da yanlış demiyor, olaylara hangi açıdan baktığınızı gösteriyor sadece. Sürükleyici değil ancak oldukça eğlenceli buldum. Ara sıra rastgele birkaç sayfasını açıp eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
Son olarak da "Tütüncü Çırağı".
Açıkçası son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı. 2. Dünya Savaşı dönemine oldukça ilgili biri olmamın da kitabı beğenmemde büyük etkisi olduğuna inanıyorum ancak hikayenin anlatım tarzı, geçişleri, temposu, kusursuza yakındı bence. Yazarın kitaplarını Almanca okumam yakın gelecekte pek mümkün görünmüyor ancak kitabın çevirmeni Oktay Değirmenci'nin akıcılık konusunda çok iyi iş çıkardığını düşünüyorum.
Okumakta olduğum kitaplara, puan ve yorumlarıma Goodreads profilimden de ulaşabilirsiniz. :)
Yıllık okuma hedefi olarak kendime 50 kitap belirlemiştim, bu tempoyla en azından yarısını yakalarım diye düşünüyorum ancak 50'ye ne kadar yaklaşırım zaman gösterecek. :)
Kitap kokulu günler dilerim.