11 Ekim 2020 Pazar

Değişen Zamanlar ve Karton Kutular

17 Yıl boyunca oturduğum evden 2 hafta önce taşındım, hem de ne taşınma! 42 km uzağa, üstelik Anadolu Yakası'na. 

Yazmak bugüne kısmetmiş ama önden bir şarkı alalım. 


Şöyle bir düşününce hayatımın yarısı o evde geçti; sevinçler, üzüntüler, ilkler, sonlar ne varsa duvarlarına işledi. Teraziye mutlu ve mutsuz anları koysam hangisi daha ağır basar hiç bilmiyorum, bilmemin de bir kıymeti yok artık. Son yıllarda evle ilgili yaşadığım sorunlar, beklenen ancak gerçekleşmeyen değişimin sancısı derken duvarlar üzerime gelmeye başlamıştı açıkçası. 

Taşındığım gün ayrılmadan önce boş odalarında dolandım biraz, sesimi yankılattım çocuk gibi. Sonra arabayı beklerken yanımda götürmediğim kanepeye uzandım, perdesiz camlardan parkelere vuran güneş ışığını seyrettim. Herhalde evin son yıllardaki en sakin anlarıydı, keşke hep böyle olabilseydi dedim içimden. Çektim kapıyı çıktım sonra, hayatımın 17 yıllık bir dönemine noktayı koydum.

Eski evde duvarlar şampanya rengiydi, sıkıcı geliyordu bakınca. Beyaza yakın olsun istedim bu defa, öyle de oldu. Gün ışığı alsın odaları, karşı apartmandaki ailenin kavgalarını yan odadaymışçasına duymayayım, alt katımdaki embesil ergenin böğürtüleri kulağıma gelmesin, kapılar hayvan gibi kapatılmasın istedim. Şu ana kadar bunların hiçbirini yaşamamış olarak doğru seçim yaptığımı düşünüyorum. 

Anadolu Yakası'nın sakin semtlerinden birindeyim şimdi, denize yakınım. Sokağım sessiz sayılır, insanlar daha düzgün gibi, burada işler şimdilik fena gitmiyor. Birer saksı fesleğen, biberiye ve kekik aldım, gündüz dışarıya bakarken gözüme takılsınlar diye.

Beklediğim 1 şey daha var, o da olursa daha ne isteyeyim zaten. :) 

Hayattan beklentilerimin artışa geçtiği, emeklerimin hasadını almaya başladığım bir dönemimdeyim. En fazla 14 ay içerisinde hayatımda daha da fazla değişim bekliyorum ve haklı olarak istiyorum. Hadi eyvallah.

Bu gönderiyi Instagram'da gör

TARTIŞMAYA GEREK YOK...

Heykel Kafası (@heykelkafasi)'in paylaştığı bir gönderi ()

7 Ekim 2020 Çarşamba

Asın Ulan O Resmi Yerine!

Nasıl oldu hiçbir fikrim yok ama bundan uzun bir süre önce hem yenileme dönemini kaçırdığım hem de godaddy'nin fahiş yenileme ücretine sinir olduğum için gundusu.com alan adının elimden uçup gitmesine istemeye istemeye razı gelmiştim. Sonra bu alan adıyla böyle ışıklı falan kumarhane sitesi açmış Çinliler, ara ara bakıp "vay vicdansızlar :(" demekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

Velhasılıkelam bugün bir daha bakayım dedim ve ne göreyim; site uçmuş, alan adı boşa çıkmış. Üstelik bana önerdikleri yenileme ücretinin üçte birine! Bayrakları asmam uzun sürmedi tabii.


Sonuç olarak alan adını mütevazı bir imza töreniyle tekrar renklerime bağladım, günün güzel gelişmesi olarak kayıtlara geçsin istedim. 




28 Haziran 2020 Pazar

Yulaf Tarlaları, Güneş Yanıkları & Pacman Çoraplar

3 ay boyunca evin 200 metre çapında ev-market-ev-market rutininde yaşadıktan sonra geçtiğimiz hafta şehir dışına çıkınca sudan çıkmış balığa döndüm; ev hapsi modunda geçen günlere Babalar Günü münasebetiyle ara verince Arnavutköy taraflarına bol yulaf tarlalı ve köy evli bir ziyaret gerçekleştirdim. Her gün görmeye alıştığım 10 katlı binalar yerine açık hava, bol güneş ve uçsuz bucaksız tarlalarla gökyüzünü görünce çayıra salınan eşek moduna girmedim desem yalan olur. 2 saatte yüzüm gözüm kollarım güneş yanığı olmuştu bile. 

Kırsal yaşama ve toprakla uğraşmaya çok uzun zamandır meraklıyım; geçmiş yazılarımda da bahsettiğim, evin küçücük balkonunda saksılar içerisinde gerçekleştirdiğim balon bahçeciliği hobim her ne kadar devam etmese de merakım baki; bir gün kendi bahçemizde meyve ağaçları ve mini bostanımızda sebzelerimiz olsun çok istiyorum açıkçası, çok yakın bir hayal olarak görmesem de çok uzak olarak da görmüyorum. Kısmet diyelim. :)

Köy yaşamından derlediğim fotografları görmek isterseniz tık; 


Sevdicekle 102 gündür şu lanet salgın yüzünden ayrı kaldıktan sonra artık baktık ki iş deliliğe varmaya başladı, bu hasrete nihayet bir son verdik. (burnumuz kalmamıştır)

3 aydan uzun süre boyunca vaka sayılarının azalmasını ve hayatın normale dönmesini beklerken ne kendimizi ne de sevdiklerimizi riske etmek istemedik ama görünen o ki salgın artmış-azalmış bizim kadar umursayan yok, cidden safmışız. O'nunla her buluştuğumda ilk günkü heyecanı duyan biriyim, bu kadar zaman ayrı kalıp tekrar buluştuğumuz anda resmen Windows deneyimi yaşadım.


Haftanın 5 günü aynı işyerinde çalışıp, mesai sonralarında bir şeyler yapıp, hafta sonları birlikte etkinliklere koştururken bütün bunlardan bir günde aniden koparılmak ikimizi de alt üst etmiş. Zaten farkındaydık, tekrar buluştuğumuz gibi yerine gelen keyifler bunun adeta kanıtı oldu. 


Belki de en sevdiğimiz ritüelimize kaldığımız yerden devam. :)

Evde geçen bu süreçte gerek okuma tercihlerim, gerek bende olmayan kitaplar konusunda laf aralarında benden gerekli bilgileri alan sayın fikrimin ince gülü kişisi, bana hiç hissettirmeden hediye edeceği kitapları biriktirip biriktirip buluşma günü bir bavul kitapla çıkageldi! <3 
Penguin magazin dergisi çıkarsa alırım diyen ben, karşımda birbirinden müthiş iki kitabı görünce dibim düştü tabii. :D
Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü'nün İthaki'den çıkan çevirisini almıştım ancak Dost Körpe adlı çevirmen maalesef berbat bir çeviriye imza atmış, kesinlikle önermem. 
1984 de yıllar yılı İngilizce'sini okuyacağım diye tutturup bir türlü almadığım ve okuyamadığım bir kitaptı, sevdicek ceza sahasında affetmeyen fırsatçı golcü edasıyla ikisini de gole çevirdi. Bavulun kalanını dolduran kitaplar da ayrı bir blog yazısının konusu olacak. 

Sevdiceğin çılgınlıkları o gün elbette bitmeyecekti, Pacman sevgim nereden aklına geldiyse pandemi günlerinde benim için biriktirdikleri arasında bir de şunları eklemiş ki eğer bir gün iş hayatımda takım elbise giymem gereken bir işte çalışmam gerekse dahi altına giymekten çekinmeyeceğim şeyler! :D


(kıskanıp 1 çiftine el koydu)

Özetle, hayat bizim için bir parça normale döndü. Hayatınızda çok büyük yeri olan bir insandan elinizde olmayan nedenlerden ötürü ayrı kalınca dengenizin nasıl bozulduğunu, düşünce yapınızın ne kadar sağlıksızlaştığını tekrar kavuştuğunuzda siyah-beyaz ayrımı kadar net fark ediyorsunuz. Kimseye tavsiye etmem.

Pandemi kabussuz günler dilerim.

 

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Özlediğimiz Şeyler

Bu yazıyı okumanız tahminen 3 dakikanızdan fazlasını almayacak, kalanında hayallere dalabilmeniz için aşağıdaki parçayı uygun gördüm.


Evden çalışma düzeni 60 küsür günü geride bıraktı, Haziran'la birlikte 75 gün olacak. İNANAMIYORUM! 2 Aydır önceden yaptığım her şeyi unutmuş olmanın verdiği iç sıkıntısı bir yana, özlemeye başladıklarım da artık yavaş yavaş sarsmaya başladı. Beklentimin aksine yoğun geçmeye devam eden iş temposu günleri harala-gürele geçirirken çalışmadan arta kalan zamanda film-dizi-kitap kutsal üçlemesi harici herhangi bir şeye konsantre olamadığımı söylemem gerek. 

Önceki yazılarda çok kısa değindiğim deri işlerine evden çalışmaya başladığım günden bu yana elimi sürmedim mesela. Fena gitmiyordum o konuda, Instagram'ını aktif idare ediyordum, güzel ürün fotografları çekiyordum, tam bir şeyler olabilecekken bütün düzeni bozuldu mesela, hayat biraz olsun normale dönerse sonrasına bakacağım. Var aklımda bir iki model. İş çıkışları Beyazıt'a koşturmayı özledik. Abdullah Amca seviliyorsun. 

Dışarıda geleneksel yemeklere yumulmayı çok özledim mesela. Virüs kapmaktan korkmasam yerken görenlerin, "oha lan ayıya bak" derecesinde şaşıracağı ölçüde özlediğim yemekler var mesela, isimlerini burada tekrar anmak istemiyorum. 



Fotoğraf çekmeyi de çok özledim mesela, bunu sanki önceki yazılarda da tekrarlamıştım. Olsun. Makinayı boynuma takıp sokakları arşınlamayı özledim, bunun acısını çok fena çıkaracağız sevdicekle, filmli dijitalli hem de, iki koldan saldıracağız. Film demişken, önceki yazılarda elimdeki ihtiyaç fazlası filmleri elden çıkarmak istediğimi söylemiştim, dediğimi yaptım. Mart öncesi bayağı bir film sattım; elden, kargodan. Şimdi elimde 2 kutu falan Fuji Superia kaldı, onlar için de son 1 aydır bir mesajlar geliyor şaşıp kalıyorum. Tam bir "bit pazarına nur yağdı" durumu. Artan kurlar sonrasında film fiyatları mı zamlandı nedir, benim filmler bir anda talep patlaması yaşamaya başladı. Başladı da, filmler ofiste dolabımda duruyor, onu n'apıcaz? Kısacası satışlara zorunlu olarak ara verdim. 

Uzun uzun yürümeyi özledim. Sevdicek yanımdayken bir yandan konuşurken, etraftaki herhangi bir şeyle dalga geçerken ya da havanın keyfini çıkarırken, dinlenme noktası bildiğimiz ve sevdiğimiz bir kahveci olan gezintileri özledim. Geçenlerde Instagram'da keşfette dolanırken bir kahve dükkanına denk geldim yurt dışından. Ama nasıl Kadıköy'deki Coffee Manifesto'ya benziyor cepheden anlatamam. Dayanamadım post altına mention attım sizin dükkanı İngiltere'ye taşımışlar diye sdfg. Cevap da verdiler sağ olsunlar, o sokaktaki bitmeyen kalabalığı kahve eşliğinde izlemeyi de özledik.


Kahveden söz açmışken, 2 aylık dönemde 3 farklı yerden kahve siparişi verdik. Kahve Dünyası'nı denedik, zar zor teslim edildi, tat olarak dükkanlarından aldığımız çekirdeklerle alakası yoktu, beğenmedik. Elendi.
Sonra Kahve.com'u keşfettik, burada hedefi tutturduk. Güzel bir Honduras kahvesi bulduk, kargosu da 1 günde geldi, mutlu etti açıkçası. 
En son Coffee Sapiens'ten sipariş verdik, buradaki kahveler de fiyat performans açısından güzeldi, üzmediler diyebilirim. Bugün yine Kahve.com'dan sipariş verdim bakalım, umarım çabucak ulaşır.

Coffee Sapiens'ten son aldığım Kolombiya kahvesinden 1 içimlik kalmıştı, onu kalınca, kaya tuzu gibi çektim Cold Brew yaptım bugün, yarın öğlen bu yılın soğuk kahve siftahını da yapacağım bakalım. Soğuk kahveyi sabahları evde hazırlayıp, termosa koyup işe götürmeyi, öğlenleri yemekten dönünce sevdicekle keyifle içmeyi de özledim bak. 



Geçenlerde bir kitap alışverişimiz oldu Kidega'dan, geçenlerde diyorsam 30 Nisan. :) 16 Mayıs'ta teslim edildi. Üstelik en uzunu 2 gün olan tedarik süreli kitaplardı. Hayal kırıklığı oldu Kidega maalesef. Yılbaşı öncesi alışverişte de benzer durum yaşamıştık, bunda da durum değişmedi. Geçtiğimiz günlerde Enpara kampanyaları da sona erdi, sanırım vedalaşma vakti geldi kendileriyle.

Durumlar üç aşağı beş yukarı böyle. Her geçen gün sabır azalırken sinir katsayısı artıyor. Uzun telefon görüşmeleriyle görüntülü aramalar hasreti bir nebze olsun dindirse de şöyle sıkı sıkı sarılmanın hissini veremiyor. 

Sağlıklı günler.

3 Mayıs 2020 Pazar

Geçmiş Günler Geri Gelecek

Yazıya girişmeden önce son günlerde çok sık dinlediğim ve mutlu hissetmemi sağlayan şu eseri iliştireyim. Güzel günleri anımsatıyor.



48. gün olmuş bugün, bütün hayatım evde geçiyor. İş evde, iş sonrası sosyallik de evde, her şey evde. Evden çalışma düzeni sonrasında ofistekinden daha çok yorulduğumu görüyorum. Ofisteyken verilen molalar ve öğle yemeği aralarını evde tam anlamıyla uygulamayı becerememem bir yana, sürekli beliren son dakika işleri ve yetiştirilmesi gereken büyük işler de bu düzensizliğe eklenince geride kalan haftalarda yorucu günler geçirdim diyebilirim.

Avantajları yok mu, var elbet.
Enerjinizi emen, bakışlarıyla insanı esneten "toplumsal kötülük ruhları"ndan uzak (bu tanımı için Italo Calvino'ya minnettarım) çalışmak verimimi bir tık yukarı çıkardı sanki. Öyle görünüyor ki Mayıs ayı da günleri sayarak evde geçecek ve günlük açıklanan sayılara bakarsak Haziran itibariyle ofis hayatı tekrar başlayacak.

Son yazıyı yazalı 3 hafta olmuş, geride kalan günlerde bol bol kitap okudum. Okuma tempomu artırdım diyebilirim.
Sevdiceğin hediyesiydi, Gabriel Garcia Marquez'den "Kırmızı Pazartesi"yi bir solukta okuyup bitirdim mesela.

(Kitap hakkında Goodreads'e kısa bir yorum bıraktım, okumak isterseniz tık

Fazla ciltli kitabım yok kitaplığımda, çoğunlukla fiyatı nedeniyle almaya yanaşmıyorum ancak böyle bir kitabın varlığından sevdiğiniz kişiyi haberdar ederseniz, günün birinde karşınıza hediye olarak çıkabiliyor. :) Can Yayınları harika bir iş çıkarmış; kırmızı cildi, içindeki kalın kuşe kağıdın mis kokusu derken, kitaplığın baş köşesine yerleşen kitaplardan biri oldu benim için.

Kişisel ilgi alanlarımdan Köy Enstitüleri'yle ilgili zamanında aldığım bir kitabı okudum. İş Yayınları bu anlamda çok güzel eserlere sahip, gerek internetten gerek kitapçılarından (Kadıköy'deki kitapçısı burnumda tütüyor) çok zengin eserler edinilebiliyor.


Bu eserler arasından "Köy Enstitüleri Dünyasından Hasan Ali Yücel'e Mektuplar" isimli kitabı okudum en son. Kitap, Yücel'in "bazı" nedenlerden ötürü bakanlıktan ayrılması sonrasında kendisine gönderilmiş mektuplardan oluşurken kitabın geneline hakim sitem havası ve bir miktar da hayal kırıklığı gelecek günlerin daha o yıllardan işareti olmuş gibi.

Kişisel görüşüm, bu ülke kepenklerini 1950 yılında kapattı ve o zamandan beri "zararına satışlar"la tencereyi kaynatmaya çalışıyor ancak gördüğümüz gibi, nafile.

Yeni favori film platformumuz Mubi sağ olsun geçtiğimiz günlerde hem geçmiş yılların Istanbul Film Festivali seçkilerinden, hem de auteur serilerinden birçok film izleme şansı yakaladık. Üstüne bir de sevdicekle aramızda geçen bir festival anısından 1 yıllık üyelik kazandık ki, anının böyle bir şey ile taçlanması mıdır, kelebek etkisi midir, karar veremiyorum. Hali hazırda 3 aylık üyeliklerimiz vardı ikimizin de, bunu çeyiz olarak attık kenara. :D


Bunlar haricinde günler dışarıdaki her şeyi özlemekle geçmeye devam ediyor, en çok da el ele yapılanları. 

Sağlıklı ve bol güneşli günler. 

10 Nisan 2020 Cuma

Karantinalı Günlerden Merhaba

Blogun tozunu almaya geldim.


"Görmediğimiz bir bu kalmıştı" listelerinden karantinayı da çıkardık. Bir sonraki bölümde deniz ikiye ayrılıyormuş diyorlar. 

16 Mart akşamından bu yana dış dünyayla minimum temas kurarak ve market alışverişlerinin arasını uzatabildiğimiz kadar uzatarak (bugün evden çıkmayışımın 7. günü) nereden geleceği belli olmayan hain bir virüse karşı ayakta kalma mücadelesi veriyoruz. 

Kazancını dijital işlerden sağlayan bir ofis olarak evden çalışma düzenine geçmek neyse ki umduğumuzdan geç olsa da güç olmadı; yaklaşan tehlikeyi umursamadan sokaklarda fink atanların dehşet saçtığı günlerde işe gidip gelme telaşı yaşamadan evlere kapanabildik. Ne mutlu ki evden çalışma düzenini sorgulatmayacak kadar da sorunsuz ilerliyor her şey.

Yine de bu düzende işlerimin normalden çok artması, işim gereği takip etmek ve raporlamak zorunda olduğum konuların anahtar kelimesinin "ölüm" olması, evden çalışsan da gün içinde korkudan alt tarafı 10-15 dakikalığına bile dışarı çıkamamak, her market alışverişi sonrasında önce akla sonra da boğazıma yerleşen "virüs kaptım mı yoksa?" ağrısı ve en çok koyanı da, sevdicekle bir mesai sonrası apar topar vedalaşıp bugünle birlikte 25 gündür görüşememek psikolojimi her geçen gün biraz daha yıpratıyor. Bu süreçte teselli bulduklarım; ailelerimizin sağlığı yerinde ve birçok kişinin yaşadığı işten çıkarılma ya da uzun süreli ücretsiz izin kabusunu yaşamadan hayatımızı sürdürüyoruz. 

Bu #evdekal günlerinde evvel ezel çok düşkün olduğum distopya temasına da bakışım bir parça değişti çünkü kendimi de bir distopya senaryosunun içindeymiş gibi hissettim. 


Her an hastalığa yakalanma korkusu, market reyonlarının özellikle ilk vakalardan sonra adeta talan edilmesi ve en çok iç acıtanı da sevdiklerinin hastalanma ihtimali derken ben soğudum bu distopya fikrinden biraz arkadaş. Yine de konuya düşkünlüğüm beni bu süreçte bir parça da olsa soğukkanlı olmaya ve bazı şeyleri öngörüp harekete geçmeye itti, bu konuda kendimle bir parça gurur duymuyorum desem yalan olur. Bu konuda bugüne kadar izlediklerim, okuduklarım ve oynadıklarım geçmişte macera hissi yaratırken artık endişe ve her an tetikte olma hissi yaratıyor. 

Sabahtan akşamüstüne kadar çalıştıktan sonra neler yaptığımıza gelecek olursak, boş zamanımızın çoğu film, dizi ve kitap ekseninde geçiyor. 
Netflix her an cepte duran bir seçenekken Nisan itibariyle bir de Mubi'ye üye olup, arayıp da bulamayacağımız birbirinden harika filmleri izleme şansı bulduk. Özellikle sinemada ya da internette denk gelmenin imkansıza yakın olduğu, ancak film festivallerinde "Ustalara Saygı" ya da bağımsız sinema kategorisinde rastlayabileceğiniz, alanında uzman kişilerce hazırlanmış seçkilere bayıldık diyebilirim. 


Kitap konusunda kendi adıma konuşmam gerekirse, film ya da diziye kafanın kalmadığı mesai günlerinde akşamları kitap okumak çok iyi geliyor. Bu dönemde okuma tempom fena değildi açıkçası, anı, kısa öykü, novella, roman gibi farklı türlerde birbirinden güzel kitaplar okudum. Geçtiğimiz aylarda Enpara ve Kidega'nın kampanyasından sıklıkla faydalanmak bu dönemde meyvelerini veriyor, pek kitap sıkıntısı çekmiyoruz. :)

Bu yazının ardından, son dönemde okuyup çok etkilendiğim bu kitap hakkında da düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 


Hobilerimizden biri de ukde biriktirmek mesela, çok güzel biriktiriyoruz. Hayat normale dönünce yine binlerce vapur fotografı çekmek, gitmeyi sevdiğimiz yerlerin yolunu aşındırmak, güzel bir rakı sofrası kurmak, Filibe Köftecisi'nde 1.5 köfte ve soğanlı piyaz söylemek, Petra'da okkalı birer kahve içmek (sevgilimin fotograf almasını sabırla bekleyeceğime söz veriyorum), limonlu cheesecake yemek, sözün özü; vazgeçemediğimiz ve bizim için ritüel halini alan rutinlerimize geri dönmek. En önemlisi de yine el ele ve birlikte saatler geçirmek. Özgürlüğümüzün kısıtlanmasını hiç sevmedik hiç. 

Şimdilik bu kadar, saat 18:00'i geçmiş, bir mesai haftasını daha yemişim, yazıyı yazarken azıcık da karnım acıkmış. 
Sağlıklı günler diliyorum. 



5 Ocak 2020 Pazar

2020'nin Ilk Yazısı

2019 biterken beraberinde bizi de bitirdi. Yılın sonuna doğru gittikçe artan iş temposu, kariyersel tatminsizliklerle birleşince yılın son ayları "yeter artık bit de kurtulalım be" modunda geçti. Neyse ki bir yılı daha yedik. 

Geride kalan yılı ikiye ayırmak gerek aslında; Temmuz öncesi ve sonrası. Önceki bir yazıda da üstü kapalı bahsetmiştim, o eşik ciddi anlamda hayata döndürdü bizi. 

Maddeler halinde 2019'u özetleyecek olursam; 
  • İş anlamında "çorba" gibi bir yıl oldu, ne yazsam az kalacak, çok yazsam stalklar bunlar ahah.
  • 2.5 yıl önce sıfırdan giriş yaptığım sektörde kendimi biraz daha geliştirdim bu yıl. Sevdicekle güzel kurslar yakaladık, bir hayli faydalandık. 
  • Güzel konserlere gittik. Alan Parsons Project'i canlı izledik mesela, hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyim oldu. 
  • Klasik müzik anlamında yetmez ama evet yılı oldu, sevdicek sağ olsun Süreyya Operası'nda çok güzel etkinlikler yakaladı bize.
  • Tiyatro anlamında bir önceki yıla göre daha az bilet yaktık ama yine de umduğumuz kadar oyuna gidemedik. Zaman kadar oyunun oynandığı sahne ve saat de belirleyici oluyor maalesef.
  • Benim gibi bir eski oyun bağımlısı bu yıl hemen hemen hiç oyun oynamadı, inanması güç. Ah Playstation ah. :)
  • Hedeflediğim kitap okuma sayısını az farkla kaçırdım ama Enpara ve Kidega işbirliği sağ olsun dolu dizgin kitap aldık her ay. Atıyorum şimdi kitap almayı bıraksam 1 yıl eksikliğini hissetmeyebilirim sdfg. 
  • Italo Calvino, Jack London, Tomris Uyar ve H.G. Wells bu yıl birer kitaplarını okuduktan sonra diğer kitaplarını da aldığım ve okumaya devam ettiğim yazarlar oldu. 
  • Amatör Fotografçılık anlamında bildiğin tırt bir yıl oldu. Bir önceki yazıda da kısaca bahsetmiştim, artık eski tadını vermiyor. Poser tayfanın bu hobiye birbirini düşürmek için atlaması da maalesef "flu çektim sanat oldu" akımını patlattı. :) 
  • Yol yakınken eldeki analog ekipmanı ve filmleri elimden zarar etmeden çıkardım. Sevdiceğin anısı olan Lomo makinalarla 5-10 filmi ayırdım, keyfe keder çıkarır çekeriz artık.
  • Taşıması kolay ve uygun fiyatlı diyerekten bir tane Samsung aynasız dslr aldık, canavar gibi çıktı. Fotograf kalitesiyle sevindirmeye devam ediyor.
  • Eylül'de daha önce hayatında 5 santimetre dikiş dikmemiş biri olarak dericiliğe merak saldım. :D Şimdi tamamen elde ve eski usullerle kartlık, cüzdan, kalemlik gibi aksesuarları gerçek deriden dikiyorum. Takip etmek isteyen buyursun: https://www.instagram.com/poe.leather/
  • 2019 az çok böyleydi işte. 
  • Ha bir de, artık 5 yıla yaklaşan doludizgin "blogdan bloga sevda"yı artık Türk Medeni Kanunu'na göre de tescillemeye karar verdik sevdicekle. 2020'ye yakışır. ;)
Daha fazla zaman ayırıp yazılar yazmak istiyorum ama iş yorgunluğu, sosyal hayat, hobiler derken maalesef olmuyor, blogu rayına oturtamamak içimde hep ukde. Belki bu yıl biraz daha iyileştiririm bu durumu. 

Benden şimdilik bu kadar.