18 Mayıs 2020 Pazartesi

Özlediğimiz Şeyler

Bu yazıyı okumanız tahminen 3 dakikanızdan fazlasını almayacak, kalanında hayallere dalabilmeniz için aşağıdaki parçayı uygun gördüm.


Evden çalışma düzeni 60 küsür günü geride bıraktı, Haziran'la birlikte 75 gün olacak. İNANAMIYORUM! 2 Aydır önceden yaptığım her şeyi unutmuş olmanın verdiği iç sıkıntısı bir yana, özlemeye başladıklarım da artık yavaş yavaş sarsmaya başladı. Beklentimin aksine yoğun geçmeye devam eden iş temposu günleri harala-gürele geçirirken çalışmadan arta kalan zamanda film-dizi-kitap kutsal üçlemesi harici herhangi bir şeye konsantre olamadığımı söylemem gerek. 

Önceki yazılarda çok kısa değindiğim deri işlerine evden çalışmaya başladığım günden bu yana elimi sürmedim mesela. Fena gitmiyordum o konuda, Instagram'ını aktif idare ediyordum, güzel ürün fotografları çekiyordum, tam bir şeyler olabilecekken bütün düzeni bozuldu mesela, hayat biraz olsun normale dönerse sonrasına bakacağım. Var aklımda bir iki model. İş çıkışları Beyazıt'a koşturmayı özledik. Abdullah Amca seviliyorsun. 

Dışarıda geleneksel yemeklere yumulmayı çok özledim mesela. Virüs kapmaktan korkmasam yerken görenlerin, "oha lan ayıya bak" derecesinde şaşıracağı ölçüde özlediğim yemekler var mesela, isimlerini burada tekrar anmak istemiyorum. 



Fotoğraf çekmeyi de çok özledim mesela, bunu sanki önceki yazılarda da tekrarlamıştım. Olsun. Makinayı boynuma takıp sokakları arşınlamayı özledim, bunun acısını çok fena çıkaracağız sevdicekle, filmli dijitalli hem de, iki koldan saldıracağız. Film demişken, önceki yazılarda elimdeki ihtiyaç fazlası filmleri elden çıkarmak istediğimi söylemiştim, dediğimi yaptım. Mart öncesi bayağı bir film sattım; elden, kargodan. Şimdi elimde 2 kutu falan Fuji Superia kaldı, onlar için de son 1 aydır bir mesajlar geliyor şaşıp kalıyorum. Tam bir "bit pazarına nur yağdı" durumu. Artan kurlar sonrasında film fiyatları mı zamlandı nedir, benim filmler bir anda talep patlaması yaşamaya başladı. Başladı da, filmler ofiste dolabımda duruyor, onu n'apıcaz? Kısacası satışlara zorunlu olarak ara verdim. 

Uzun uzun yürümeyi özledim. Sevdicek yanımdayken bir yandan konuşurken, etraftaki herhangi bir şeyle dalga geçerken ya da havanın keyfini çıkarırken, dinlenme noktası bildiğimiz ve sevdiğimiz bir kahveci olan gezintileri özledim. Geçenlerde Instagram'da keşfette dolanırken bir kahve dükkanına denk geldim yurt dışından. Ama nasıl Kadıköy'deki Coffee Manifesto'ya benziyor cepheden anlatamam. Dayanamadım post altına mention attım sizin dükkanı İngiltere'ye taşımışlar diye sdfg. Cevap da verdiler sağ olsunlar, o sokaktaki bitmeyen kalabalığı kahve eşliğinde izlemeyi de özledik.


Kahveden söz açmışken, 2 aylık dönemde 3 farklı yerden kahve siparişi verdik. Kahve Dünyası'nı denedik, zar zor teslim edildi, tat olarak dükkanlarından aldığımız çekirdeklerle alakası yoktu, beğenmedik. Elendi.
Sonra Kahve.com'u keşfettik, burada hedefi tutturduk. Güzel bir Honduras kahvesi bulduk, kargosu da 1 günde geldi, mutlu etti açıkçası. 
En son Coffee Sapiens'ten sipariş verdik, buradaki kahveler de fiyat performans açısından güzeldi, üzmediler diyebilirim. Bugün yine Kahve.com'dan sipariş verdim bakalım, umarım çabucak ulaşır.

Coffee Sapiens'ten son aldığım Kolombiya kahvesinden 1 içimlik kalmıştı, onu kalınca, kaya tuzu gibi çektim Cold Brew yaptım bugün, yarın öğlen bu yılın soğuk kahve siftahını da yapacağım bakalım. Soğuk kahveyi sabahları evde hazırlayıp, termosa koyup işe götürmeyi, öğlenleri yemekten dönünce sevdicekle keyifle içmeyi de özledim bak. 



Geçenlerde bir kitap alışverişimiz oldu Kidega'dan, geçenlerde diyorsam 30 Nisan. :) 16 Mayıs'ta teslim edildi. Üstelik en uzunu 2 gün olan tedarik süreli kitaplardı. Hayal kırıklığı oldu Kidega maalesef. Yılbaşı öncesi alışverişte de benzer durum yaşamıştık, bunda da durum değişmedi. Geçtiğimiz günlerde Enpara kampanyaları da sona erdi, sanırım vedalaşma vakti geldi kendileriyle.

Durumlar üç aşağı beş yukarı böyle. Her geçen gün sabır azalırken sinir katsayısı artıyor. Uzun telefon görüşmeleriyle görüntülü aramalar hasreti bir nebze olsun dindirse de şöyle sıkı sıkı sarılmanın hissini veremiyor. 

Sağlıklı günler.

3 Mayıs 2020 Pazar

Geçmiş Günler Geri Gelecek

Yazıya girişmeden önce son günlerde çok sık dinlediğim ve mutlu hissetmemi sağlayan şu eseri iliştireyim. Güzel günleri anımsatıyor.



48. gün olmuş bugün, bütün hayatım evde geçiyor. İş evde, iş sonrası sosyallik de evde, her şey evde. Evden çalışma düzeni sonrasında ofistekinden daha çok yorulduğumu görüyorum. Ofisteyken verilen molalar ve öğle yemeği aralarını evde tam anlamıyla uygulamayı becerememem bir yana, sürekli beliren son dakika işleri ve yetiştirilmesi gereken büyük işler de bu düzensizliğe eklenince geride kalan haftalarda yorucu günler geçirdim diyebilirim.

Avantajları yok mu, var elbet.
Enerjinizi emen, bakışlarıyla insanı esneten "toplumsal kötülük ruhları"ndan uzak (bu tanımı için Italo Calvino'ya minnettarım) çalışmak verimimi bir tık yukarı çıkardı sanki. Öyle görünüyor ki Mayıs ayı da günleri sayarak evde geçecek ve günlük açıklanan sayılara bakarsak Haziran itibariyle ofis hayatı tekrar başlayacak.

Son yazıyı yazalı 3 hafta olmuş, geride kalan günlerde bol bol kitap okudum. Okuma tempomu artırdım diyebilirim.
Sevdiceğin hediyesiydi, Gabriel Garcia Marquez'den "Kırmızı Pazartesi"yi bir solukta okuyup bitirdim mesela.

(Kitap hakkında Goodreads'e kısa bir yorum bıraktım, okumak isterseniz tık

Fazla ciltli kitabım yok kitaplığımda, çoğunlukla fiyatı nedeniyle almaya yanaşmıyorum ancak böyle bir kitabın varlığından sevdiğiniz kişiyi haberdar ederseniz, günün birinde karşınıza hediye olarak çıkabiliyor. :) Can Yayınları harika bir iş çıkarmış; kırmızı cildi, içindeki kalın kuşe kağıdın mis kokusu derken, kitaplığın baş köşesine yerleşen kitaplardan biri oldu benim için.

Kişisel ilgi alanlarımdan Köy Enstitüleri'yle ilgili zamanında aldığım bir kitabı okudum. İş Yayınları bu anlamda çok güzel eserlere sahip, gerek internetten gerek kitapçılarından (Kadıköy'deki kitapçısı burnumda tütüyor) çok zengin eserler edinilebiliyor.


Bu eserler arasından "Köy Enstitüleri Dünyasından Hasan Ali Yücel'e Mektuplar" isimli kitabı okudum en son. Kitap, Yücel'in "bazı" nedenlerden ötürü bakanlıktan ayrılması sonrasında kendisine gönderilmiş mektuplardan oluşurken kitabın geneline hakim sitem havası ve bir miktar da hayal kırıklığı gelecek günlerin daha o yıllardan işareti olmuş gibi.

Kişisel görüşüm, bu ülke kepenklerini 1950 yılında kapattı ve o zamandan beri "zararına satışlar"la tencereyi kaynatmaya çalışıyor ancak gördüğümüz gibi, nafile.

Yeni favori film platformumuz Mubi sağ olsun geçtiğimiz günlerde hem geçmiş yılların Istanbul Film Festivali seçkilerinden, hem de auteur serilerinden birçok film izleme şansı yakaladık. Üstüne bir de sevdicekle aramızda geçen bir festival anısından 1 yıllık üyelik kazandık ki, anının böyle bir şey ile taçlanması mıdır, kelebek etkisi midir, karar veremiyorum. Hali hazırda 3 aylık üyeliklerimiz vardı ikimizin de, bunu çeyiz olarak attık kenara. :D


Bunlar haricinde günler dışarıdaki her şeyi özlemekle geçmeye devam ediyor, en çok da el ele yapılanları. 

Sağlıklı ve bol güneşli günler.