Uyandım, yılbaşı günü bile tişörtle oturtan garip kıştan kar olmasa da en azından yağmur bırakmasını umarak perdeyi açtım. Bu defa üzmemişti, yağmur kokusunun sevinciyle oturup geride kalan yılın kapanışını yapayım dedim.
Sabahın şarkısı bu olsun;
Hayatlarımızın, daha beteri gelmezse herhalde en arada kalmış yılı olarak hatırlanacak 2020'yi de yiyip bitirdik. Aklımda her zaman özlemek, mahrumiyet, kaygı, çok çalışmak, pahalılık ve çok özlemek gibi kelimelerle birlikte anılacak bir yıl oldu. Geride kalan zaman diliminde virüse yakalanmayanlardan biriyim, aynı şekilde yakınlarımdan da kimse virüse yakalanmadı. Yılın kendimi tek şanslı hissettiğim tarafı bu oldu sanırım.
Yine de, hayatımdan çalınan zamanı kabullenemiyorum. Mart'ın ortasından bu yana yaşadığım ev hapsi tadında hayat, rutin haline gelen uğraşlardan kopmak, garip bir şekilde iş yükünün artması, sinema, tiyatro, konser gibi hayatla bağları sıkılaştıran şeylerden mahrum kalmak, en önemlisi de sevdiceği gönlümce görememek yaraladı durdu yıl boyunca. Planlarımızı yeni yıla sarkıtmak kötü olsa da kafamızı netleştirmek adına belki de faydalı oldu, zaman gösterecek.
Son yazımda taşındığımdan bahsetmiştim. 3 aydan uzun zaman geçti üzerinden, halimden memnunum diyebilirim. Gürültüsüz hayata dönebilmek iyi geldi. Yine de evden gönül rahatlığıyla çıkamadığımdan pek keyfini süremedim. Daha sıcak havalar, çimler, sandivçler, kahveler ve piknik örtülerine artık. ;)
Yıllardır, yılın sonuna doğru güzel bir heyecan yaşıyorum sevdicek sayesinde. Yılbaşına 1-2 hafta kala hediye paketi telaşına kapılıyorum; küçük küçük şeyler sipariş edip onların gelmelerini beklemek, sonra onları paketlemek derken günlerin olağan akışından hızlı geçmesini hissetmek herhalde en çok bu yıl yaradı. Hal böyleyken bir 30 Aralık günü hediyeleşme rutinimizi hatırlayalım dedik, ama ne hatırlama! Covid önlemleri kapsamında yayınlanan genelge sonrası kafeler ve restoranlarda oturmak yasaklanınca uğradığımız her yerde "canımın içi take-away, görmüyor musun?" modunda takılacağımızı biliyorduk, biz de ne yaptık? Sevdiceğin dahice önerisiyle dışarda ayakta dikilmektense vapurlarda oturmayı seçtik. :D
Hal böyle olunca ve hazır blogların adı neredeyse 6 yıldır "blogdan bloga sevda" iken, 30 Aralık'a özel "vapurdan vapura sevda" günü gerçekleştirdik. Kadıköy, Eminönü, Üsküdar derken indiğimiz yerlerdeki büfe atıştırmaları ve elde kahve koşuşturmacalarıyla hayatımız boyunca her haliyle aklımızda yer edecek 3-4 saat geçirdik.
Hayat her zaman planlandığı gibi gitmiyor, belki de The Parasite'da da dendiği gibi "en iyi plan hiç yapılmamış olandır" ama geride kalan yılda gördüğüm; kabullenmesek de hayatın zorunlu koşullarına adapte olabilmek akıl ve beden sağlığımızı korumamıza yardımcı oldu. Hayattan alacaklı olduğumuz mutluluklar hala baki, çatır çatır tahsil edicez onları o ayrı. :)
Yılbaşına böyle girmişken bir sonraki hafta da mimoza kokulu sevdiceğin doğum günü geldi çattı. Yılın ilk haftası böyle başlayınca yeni yıldan beklentiler nasıl düşük olabilirdi ki? Bu yılki doğum günü özeldi mesela, hediyelerini son ana kadar öğrenemeyi ve hatta tahmin edememeyi tattı kendisi. Yaa işte böyle delirtirler insanı Banu Hanım, hep sen mi yapacaktın? :D
Hayat keşke hep bir yılbaşı günü gibi, bir doğum günü kutlaması gibi ya da bayram günü gibi gelen sevgili tadında olsa.. Her zaman böyle olamayacağını bilsem de, bunlara yakın günler geçirmek için hayal ve plan kurmaktan, elimden geleni yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim.
Kapanışı da şöyle yapalım ;)
Sağlıklı ve mutlu bir yıl olsun herkes için, sevgiler.
1 yorum:
Ezberledim ^_^
Yorum Gönder